1920'lere dönüş: Harlem Rönesansı
- Aysegul Yayla
- Feb 12, 2013
- 3 min read

Bir sanat akımının başarılı olup olmamasını hangi ölçütlere göre değerlendirmeli? Bu sorunun yanıtını bir örnek üzerinden giderek açıklamaya çalışacağım. Kendinizi 1920'ler New York'unda düşünün... O günlerde söylendiği üzere Büyük Savaş sona ermiş, Amerikan birlikleri şehrin sokaklarına zafer coşkusuyla girmiştir. Bu birliklerin arasında beyaz askerlerin yanı sıra siyahiler de mevcut olup vatan kahramanı imajı çizmektedirler. Halkta oluşan coşku, siyahilere karşı olan ırksal ayrımcılığı geri plana düşürüp, onların da ülkeleri için savaşmış Amerikalılar oldukları algısını güçlendirmektedir. Ülkelerini askeri alanda yabancı topraklarda temsil etmiş olmaları, vatandaşlık haklarını kullandıklarının bir göstergesidir. Bunun yanında 1865'te sona eren köleliğin kaldırılmasına yönelik Amerikan İç Savaşı sonrasında gerçekleşen yenilgiye uğramış kırsal Güney'den Chicago, Washington, New York gibi Kuzey şehirlerine olan göç 1900'lü yılların başında aşırı bir artış göstermiştir. Bu kitlesel yer değiştirme evresi Büyük Göç olarak adlandırılmıştır. New York zaten Avrupa'dan deniz yoluyla gelen göçmenlerin ilk durak noktası olması nedeniyle buradaki farklı etnik kökenli toplulukların yerleşimi sonucu yoğun bir kültürel çeşitlilik alanı haline gelmektedir. Diğer şehirlerdeki gibi ağır sanayii kuruluşları mevcut olmadığı için orta yetenekli çalışan sınıfının New York'a yığılması yerine Güney'den daha yetenekli ve sanata yakın siyahilerin göçüyle kültür alanında üretim sağlayacak entelektüel bir kitle oluşmaktadır.
Şehrin kuzeybatısında Harlem denilen, eskiden İngiliz, Alman, Yahudi ve İrlandalı göçmenlerin yerleşim alanı olan küçük kasabadaki kira fiyatlarının düşmesi sonucu siyahilerin buradaki yerleşimi artmıştır. New York'un sanata meraklı Güneyli siyahileri çekmesinin bir başka nedeni de toplum mühendisi olarak adlandırılabilecek olan tarihçi, aktivist, fikir adamı, Crisis dergisinin editörü ve Renkli İnsanların Gelişimi için Ulusal Dernek'in (NAACP) öncüsü W. E. B. Du Bois'in ve filozof, aktivist, müzisyen, şair, yazar James Weldon Johnson'ın bu şehirde bulunuyor olmalarıydı. Toplumsal eşitlik ve özgürlüğü hedefleyen fikir yazıları, konuşmaları ve davranışlarıyla yeni nesil için toplumsal, siyasi ve ekonomik alanlarda umut ışığı oluşturmaktaydılar. Irksal kimlik üzerinden yüzlerce yıldır kölelik sistemi yüzünden ayrımcılığa maruz kalmış ve daha çok yeni özgürlüklerine kavuşmuş yeni gelen siyahiler için New York bir kimlik arayışı, entelektüel mücadele arzusu ve kendi insanları için bir şey yapma tutkusu demekti. Toplu tüketim alanı olarak medyanın, basım yayın endüstrisinin de New York'ta en gelişmiş sektörlerden biri olduğunu hatırlatırsak, buradaki siyahi grupların ürettiği yazılı sanatın neden bir anda parlamasını açıklayabiliriz.
1920'ler New York'u, Chicago'su denildiğinde akla her ne kadar Caz Çağı gelse de müzik haricinde tiyatro, dans, görsel sanatlar, şiir, edebiyat gibi çeşitli sanat alanlarında da siyahilerin öne çıktığı bir dönem kast edildiği unutulmamalıdır. Bu döneme Harlem Rönesansı tanımlamasının yapılması ve bu tanımın yaygınlaştırılması ise o zamanın yıldızının sönmesinden sonra, 1940'tan sonraya denk gelir. Bunu tarihsel bir kurgu olarak gören eleştirmenler mevcuttur çünkü "yeniden uyanış"tan kast edilen sanki siyahilerin Afrika kıt'asındaki sanatlarının tekrar gün yüzüne çıkarma çabalarıymış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Halbuki ortada böyle bir durum yoktur. 1920'lere kadar siyahi sanatının kapsamlı antropolojik gözlemler dahilinde kaydedilmiş örnekleri de zaten yoktur. Harlem merkezli popüler sanat akımına geri dönecek olursak, ekonomik olarak ısmarlama sistemi ile New Yorklu zengin beyazlara bağlı olduklarına değinmeden geçmemek gerekir. Aslında hem ekonomik, hem de düşünce bakımından siyahi sanatçılar eserlerinin alıcılarına bağlıydılar çünkü destek veren beyazlar, onlardan kendi kafalarındaki siyahi algısını betimleyecek karakterler, temalar, görüntüler, hatta "oto"biyografiler yazmalarını istiyorlardı.
Üniversite eğitimi olan olmayan yetenekli birçok Harlem siyahilerinin entelektüel bir kesim oluşturarak sanat alanındaki gelişimlerini göstermeyi seçmelerinin en büyük nedeni, sanatta ırksal ayrımcılığın siyaset, ekonomi ve eğitim alanlarındakine göre daha hafif olmasıydı. Böylelikle sanat onlar için bir umut kaynağı oluşturmuştu denilebilir. Beyazlara, ülkenin geri kalmış siyahilerinden ziyade zaten kendilerine benzeyen şehirli, entelektüel siyahilerin portresini göstermeyi seçmişlerdi çünkü bu yolla siyasette tanınma ve ekonomik kazanç sağlayabileceklerine inanıyorlardı. Yeni bir kimlik oluşturma çabasındaydılar fakat bu yeni kimlik, ruhen Amerikalı fiziken Afrikalı olmaları nedeniyle bir ikilik oluşturup, kendi öz benlikleriyle ilgili psikolojik sorunlara yol açıyordu. Du Bois'in "çifte bilinç" olarak kavramsallaştırdığı bu durum, Amerika'daki siyahiler için patolojik boyutlara varabiliyordu.
Aşağı yukarı on yıl süren Harlem Rönesansı'nın popülerliğinin azalmasına neden olan başlıca etken 1929'da bütün dünyayı vuran Büyük Buhran'dır. Sermayenin olmadığı bir zamanda sanatsal ve kültürel aktivitelerin varlıklarını sürdürmesi beklenemez. Fakat ekonomik olarak dezavantajlı sayılan bir evreye girildiğinde, etkinliği azalan bir sanat akımını "başarısız" olarak nitelendirmek oldukça yanlış bir durumdur. Buna hayal kırıklığı denilebilir çünkü siyahi entelektüeller kendi ellerinde olmayan, dışarıdan gelen ekonomik desteğe bağlı konumdaydılar ve üretemedikleri sanattan kendilerini sorumlu tutarak onlara "başarısız" damgası vurmak doğru bir tutum olmayacaktır. Hayallerinin yıkılmış olmasını dönemin şartlarına bağlamalı. Yine de kendilerinden sonraki kuşaklara parlak bir dönem örneği oluşturmaları, onlara umut vaat etmeleri bakımından başarılı sayılmalıdırlar. Bu dönemin en meşhur şairlerinden Langston Hughes'un Harlem için, daha doğrusu Harlem Rönesansı için yazdığı şiir, hayal kırıklığını en iyi anlatan metaforlarla doludur:
Harlem: Ertelenmiş Bir Düş
Langston Hughes (1951)
Çeviren: Coşkun Büktel
Ertelenmiş bir düş ne olur?
Kurur mu
güneş altında üzüm tanesi gibi?
Yoksa bir yara gibi iltihaplanır?
akar gider mi?
Çürümüş et gibi mi kokar?
Yoksa kaymak mı tutar, şekerlenir mi?
şerbetli bir tatlı gibi?
Belki yalnızca sarkar
ağır bir yük nasıl sarkarsa.
İnfilak mı eder yoksa?
Resim: Archibald Motley - Gece Hayatı (1943) Yağlı Boya